top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

Biraz Yavaş Olun Kardeşim… / Adil Gürkan

Güncelleme tarihi: 10 Ara 2018

İyiliğin asla pes etmeyeceğine inandım. Vahşi tekellerin bir gün insanlığın ayakları altında ezileceğinden emin oldum. Hayat galip gelecek.


"Hayatın ritmi yediklerimizin tadına varacak kadar yavaş olmalı. Hızlı hayata ve onun getirdiği sağlıksız fast food’a karşıyız" Carlo Petrini. ( Yavaş Yemek Hareketinin kurucusu İtalyan yazar )

Yıllar önce dikkatimi çekmişti bu tanımlama. ‘Yavaş Kent’. Meraklandım. Biraz araştırdım ve ne olduğunu anlayınca yüreğime su serpildi.

İyiliğin asla pes etmeyeceğine inandım. Vahşi tekellerin bir gün insanlığın ayakları altında ezileceğinden emin oldum. Hayat galip gelecek.

Yavaş Kent hareketi, İtalya’da otuz kadar Kent’in, hızlı yaşam temposuna bir isyanı olarak başlamıştı. İnsanlar doğaya ve hayata teğet geçmelerine neden olan ruhsuz kovalamacaya "dur!" dediler.

İnsanın doğa ile en kutsal ilişkisi olan beslenmeyi fast food rezaletinden kurtarmaya davrandılar. Yemek yemek, sadece mideye bir şeyler doldurmaktan çıktı. Beş duyuya hitap eden bir lezzet dansına dönüştü.

Yavaş Yemek hareketi, insanın odak noktasında olduğu bir servis ve sunum sağlayan lokantaları onore etti ve fast food alışkanlığı küme düştü.

Pişirdiklerinin, besihanelerde hayvanlara verilen yemden farklı olduğunu hisseden lokantacılar, yemeklerine sos yerine sevgi ve muhabbeti katmaya başladılar. Lezzet, sözlüklerde sıkışıp kaldığı satır aralarından insan dilinin hücrelerine yükseldi.

Yavaş Yemek şimdi bütün Avrupa’da bir yaşam tarzına dönüşüyor.

Selam ve sohbetin tadı yeniden keşfediliyor.

Parklarda, sokaklarda, sahillerde varoluşun her anını yudum yudum içen insanlar Doğal Hayat’ın kucağında kaybettikleri huzuru buluyorlar.

Batı huzura ve insani değerlere dönüyor. Dönüş yolunun kilometre taşları Yavaş Yemek ve Yavaş Hayat. Sistemin çarklarında kaybolan insana kutup yıldızı gibi yol gösteriyorlar. Enerji vampiri hızlı yaşam İnsan ruhunda ve bedeninde yarattığı tahribatın ötesinde, Doğal çevrenin bozulması, kimi canlı türlerinin yok edilmesi, küresel ısınma gibi suçlar için de sorgulanmakta artık.

Slogan; "Yavaş yaşa, iyi yaşa"

Ortak logo ise nedir, tahmin edemezsiniz…

Salyangoz.

Evrenin belki de en yavaş canlısı.

Dünyada küçümsenmeyecek bir güce ve tabana ulaştılar. Dünya çapında örgütleniyorlar.

Batının sanat çevreleri, bilim adamları, medya giderek alternatif yaşam hareketi ile ilgileniyor... Yavaş Yaşam birlikleri kuruluyor, sesler yükseliyor.

Yakın bir gelecekte, Yavaş Yaşam olanakları sunan, doğasını korumuş, insani değerlerinde aşınma olmamış kentler yeni turizm destinasyonları olarak piyasayı sarsacak ve klasik deniz-güneş –kum üçlüsünü sallayacaklar, haberiniz olsun.

Batının hızlı tüketim toplumunu karikatürize ederek kendisine uyarlayan sistem, bu harekete sadece yeni bir pazar olarak bakarsa hata eder. Ya da, bu hareket ile ilişkilerini klasik piyasa anlayışına göre biçimlendirirse, daha baştan maça yenik başlar. Söylemedi demeyin. Hatta kapısından bile giremez. Yavaş Yemek Hareketi zaten aşırı kazanma hırsı, katlanan karlar, emeğin köleleştirilmesi ve insani değerlerin metalaştırılarak piyasaya sürülmesine karşı bir alternatif olarak büyüyor.

Dört yılda bir Uluslararası Yavaş Yemek Kongresi düzenleniyor. Bir Başkanlar Komitesi ve bir Uluslararası Konsey var. Üye ülkelerden en az beşyüz temsilci toplanmakta her kongrede. Yirmi yıllık bir yürüyüşün sonunda dünya çapında 850 convivia ( birlik ) ortaya çıkmış. Dev yemek endüstrisi şirketlerine çok güçlü bir muhalefet örgütlemişler.

Slow Food – Yavaş Yemek Hareketi,1999’da bağrından, daha geniş bir sosyal tabana yayılan Yavaş Kent hareketini doğurmuş:

Citta Slow…

Bu harekete dahil olan kentlerde insan daha düşük tempoda yaşıyor, daha az enerji tüketiyor ve vahşi bir gıda tüketimi yerine az ama öz beslenme ile yaşıyor. Kendisine, ailesine ve çevresine daha çok zaman ayırabiliyor. İnsanın çevresi ve doğa ile sağlıklı bir ilişki içinde olmasının, sağlıklı bir beden ve ruh için en önemli adım olduğunun onaylanmasıdır bu değişim.

Yavaş Kent Hareketine dahil olmak o kadar kolay değil. Yavaş Manifesto’nun kıstaslarını yerine getirmek şart. Bu manifesto çevre politikalarında, altyapıda, kent dokusunda, kentteki bütün üretim alanlarında şeffaflık ve kaliteyi dayatıyor. Şu aşamada 50 binin üzerinde nüfusa sahip olan kentlerin pek şansı yok. Kabul edilmiyor. Citta Slow uzmanları uzun bir denetimden sonra onay veriyor ve kabul edilen kent hareketin logosu olan "Salyangoz" ile ödüllendiriliyor.

Yavaş Kentte yaşamak bir çok fedakarlık gerektiriyor. Alışılmış temponun düşmesi gerek en başta. Kent merkezine motorlu araçlar giremiyor, ki bu şart Türkiye’nin Kentlerinde en zor hayata geçebilecek olanı. Alışveriş merkezlerinin hemen önünde uzanan caddelere bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız. İnsanımız otoparka aracını bırakıp iki adımlık mesafeyi yürümeye eriniyor.

Bra Belediyesi Başkan Yardımcısı Bruna Sibille, "Başlangıçta, güzel yemek yemeyi ve içmeyi seven insanlara yönelik bir fikirken, genişleyerek hayatı dönüştürecek kültürel bir boyuta ulaştı" diyor.

Yavaş Kent militanları birçok belediyeyi zorlayarak öncü yasaların çıkarılması ve uygulanmasını sağlamakta. Sadece yerel yemeklerin dolaşımda olması, sürdürülebilir enerji kaynaklarının özendirilmesi, çevre koruma gibi hedefler bir bir hayata geçiyor.

Neon ışıkları ve süpermarket açılması yasak.

Bu hareketi, "Anti-Amerikan ruhu" ile de kavramak gerekir. Amerikan kent kültürüne açılan bu isyan bayrağı, zamanı geldiğinde Dünyayı babalarının çiftliği gibi yönetmeye soyunan sığır kovboylarını ait oldukları çayırlara kadar kovalayacak insani bir başkaldırıya dönüşecektir, dönüşmelidir. Tanrı’dan emir aldığı abukluğu ile Dünyaya nizam vermeye kalkan sığır çobanı, bir gün mutlaka Dünya’nın sahibinin topyekun insanlık olduğu gerçeğini öğrenecektir. Yavaş Hareketi'ni bu misyonu ile selamlıyorum.

Yavaş Kent Hareketi, antikapitalist bir içerik taşıyor. Devasa gruplar yerine küçük aile işletmeleri ve butik işletmeler tercih ediliyor. Ki, bu boyutu Türkiye’deki dev otel eğilimine de orta dönemde bir tehdit olarak algılanmalıdır. Gelecek, butik otellerindir. Ama buradan hareketin, muhafazakar ve kapalı ekonomi yanlısı olduğu gibi bir sonuç çıkarılmasına da karşılar. Savunucular, geleneksel mimariyi, zanaatı, yemek kültürünü korumanın yanı sıra, kent yaşamını keyifli hale getirecek her türlü teknolojiyi de benimsiyorlar.

Buraya kadar alıntıladıklarımız ışığında, gelelim Türkiye’ye... Ne dersiniz, Türkiye’de Yavaş Kent adayı kasabalarımız var mı?

Ziyadesiyle...

Her ne kadar konuya ticari bir yaklaşımı baştan reddetmiş olsam da, acaba Türkiye bu hareketin içinde yer alabilecek altyapıya sahip mi? Özünü korumuş, zamanın durduğu kasabalarımız var mı?

Bence bu hareketin insiyatifini alabilecek kültürel birikime de sahip, bunu fazlasıyla da hak ediyor. Bu hız ve bu hırs bize dayatılıyor. Ruhumuzda yok bunlar.

Ne dersiniz?

Yavaşlamaya hazır mısınız?

68’liler Yankeeleri Dolmabahçe’den denize dökmüşlerdi.

Ramboları, Rocky’leri, McDonaldsları, devasa binaları, Ortadoğu’ya kafalarında biçtikleri misyon ve hazırladıkları haritaları ile hayal dünyalarımıza bile sızan işgalcileri defetmeye, bu coğrafyanın on binlerce yıllık geçmişini bayraklaştırmaya ve onlara gümbür gümbür seslerimizle "Defolun!" demeye hazır mısınız?

Türkiye, yol ve hayat yorgunlarına nasıl da sevecen bir mola yeri olur.

141 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page