top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

“ORMANLARIMIZ” YANIYORSA NEDENLERİ VARDIR !/ Yücel ÇAĞLAR


Başlığı okuyunca verebileceğiniz tepkiyi az çok kestirebiliyorum:

“- Bu da lâf mı yani; her şeyin bir nedeni vardır!”

Kuşkusuz…

“- Peki, o nedenler nedir?” diye sorsam, kim bilir kaç seçenekli yanıt verirsiniz; üstelik yanıtlarınızın tümü de doğru olabilir. Yıllardır hemen hemen yalnızca yangın mevsimi artan bu türden sorularla her karşılaştığımda ya da konuşmacı (!) olarak çağrıldığım konuyla ilgili her etkinlikte hep benzer açıklamalar yaparım. Kaç araştırma yaptım, fırsat buldukça da yayımladım Tanrı bilir…Ama yine de çoğu aynı kişi ya da kuruluşların benzer sorularıyla karşılaşırım. Şöyle düşünmeye başladım artık: Çoğu kez iş olsun diye soruyor ya da okuyor; yanıtlarım, çoğunluk bir kulaklarından girip ötekisinden çıkıyor; yanılıyor muyum bilemem. Çünkü, yaklaşık kırk yıldır gereğinin yapıldığını ne duydum ne de gördüm. O zaman da kızıyorum doğal olarak:


Arkadaşım, dinlemeyecek ya da dikkate almayacaksan neden çağırıyor ya da açıklama, yazı, söyleşi istiyorsun? Haydi dinledin, dahası dikkate bile alıyorsun diyelim: o zaman da neden gereğini yapmıyorsun; sözgelimi söylediklerim ya da yazdıklarım yanlışsa neden doğrusunu yapmıyorsun?


Bu durumu yalnızca benim yaşadığımı sanmıyorum kuşkusuz; o nedenle dertleniyorum ya… Gençlerin söylemiyle, “bir yolunu bulup” bu gibi durumların daha az yaşanması için de çaba göstermek gerekmiyor mu sizce de? Ne düşünüyorum biliyor musunuz; gerekmediği düşünülüyor olacak ki, yaşanan her türlü bireysel ve toplumsal sorun, dahası, büyük yıkımlar ülkemizde sürekli olarak yaşanıyor. Öyle ki, sözgelimi, insan hakları ihlallerini, aydın -gazeteci?- kıyımlarını, kadın cinayetlerini, tacizleri, akıldışı yatırımları, kamusal varlıkların yağmasını, hukuksuzlukları, selleri ve bu kapsamda da orman yangınlarını “acıyı bal eğledik” tutumuyla kanıksadık neredeyse. Eminim, çoğu okur, orman yangınlarına ilişkin aşağıdaki değinimi de aynı kanıksamışlıkla okuyacak ya da hiç okumayacak. Doğrusunu söyleyeyim mi; bu durumu hiç yadırgamayacak ve kızmayacağım 😊

***

“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur”…

Ülkemizde orman yangınları öncesinde, sırasında ve sonrasında o denli çok benzer açıklamalar, tartışmalar yapılıyor ki; sanki sürekli olarak aynı filmi izler gibiyiz. Bu filmin baş oyuncularından birisi Orman Genel Müdürlüğü (OGM) kuşkusuz. İlgili bakanlar, adı üzerinde “bakan” zaten; en iyisi, çok iyi bakıyor (!) doğrusu. Çoğunluğumuz ise, sözgelimi “a-kademisyenler”, çevre/doğa korumacıları, gazeteciler/TV’ciler, meslek örgütleri, siyasal partiler, gözü yaşlı ormanseverler vb ise bu filmin ikincil, üçüncül, dördüncül… oyuncularıyız. Bu film artık gösterimden kalkmalı ! Aşağıdaki değiniyi bu dileğimin bir ürünü sayın lütfen.

Belirteyim: Bu değini, daha önce onyüzbin kez (!) yazdıklarım ya da söylediklerimden pek de farklı değil.


Yazgı mı?

Bana sorarsanız hem evet hem de hayır: “Evet”, çünkü her yanıcı gibi öğelerinin çoğu “fena halde” yanıcı olan orman ekosistemleri de, koşullar oluştuğunda yanar. Kimi durumlardaysa, aramızda kalsın n’olur, kimi orman ekosistemlerinin ekolojik nedenlerle yanması olağandır; dahası beklenir. “Hayır” çünkü; özellikle insan eylemi kökenli olan nedenler, yanı sıra, yıkımların boyutları azaltılabilir. Ülkemizde iki durum da yaşanıyor ama ne yazık ki çoğunlukla insan eylemi kökenli olanlar.


Ekolojik koşullar, özellikle de Ege ve Akdeniz Bölgelerindeki orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri nedeniyle orman yangınları ülkemizde de her zaman çıkabilecektir. Ancak, bu gerçek göz önünde bulundurularak orman yangınlarıyla “mücadele” stratejisinde köklü değişikliklerin yapılması zorunlu olmuştur. Sözgelimi, sorunu;

ü yangın söndürmede kullanılan araç gereç, personel sayılarına indirgenmiş, çoğunlukla gerçekçi olmayan kamuoyu bilgilendirmeleriyle;


ü yanmış kaplumbağa fotoğraflı “akciğerlerimiz yandı” vb acıklı yakınmalarla,

ü “orman yangınlarıyla mücadelede dünya lideriyiz” vb gerçekten de son derece anlamsız övünmelerle


geçiştirme çabalarından artık vazgeçilmesi gerekiyor. Kamuoyunun giderek büyüyen bir kesimi bu türden açıklamaları ciddiye almıyor çünkü. Geçen yıl İzmir’deki büyük orman yangını sonrasında yoğunlaşan tepkiler de bu gerçeği ortaya koymuştur. Yapılması gereken yapılmakta olan ama hem yöntemi hem de kapsamı yersel ve dönemsel olarak farklılaştırılmayan iki boyutlu bir stratejinin izlenmesi, bu stratejilerin gerektirdiği veri ve bilgilerin üretilmesi ve sürekli olarak güncellenmesidir:


(i) Orman yangınlarının önlenmesi:

İlgili yöneticilerin her fırsatta söyledikleri gibi, orman yangınlarının temel nedeni insan eylemleridir. Bu noktada önemli olan insanların hangi eylemlerinin orman yangınlarına daha çok yol açtığıdır. Sözgelimi; hukuksal olarak “orman” sayılan yerlerin içinde ya da bitişiğinde yaşayan yurttaşlarımızın tarla yeri ya da yerleşme yeri kazanmak için yangın çıkarması artık neredeyse “sıfır” düzeyindedir. Buna karşılık,



ü hukuksal olarak “orman” sayılan yerlerin içinde ya da bitişiğindeki eski tarım arazilerindeki, örneğin zeytinliklerdeki yazlık konut, turizm, madencilik ya da enerji yatırımları;


ü ulaşım olanaklarının artmasına koşut olarak orman ekosistemleri içinde yoğunlaşan dinlenme etkinlikleri;


ü gerçek ve tüzel kişilerin “özel ağaçlandırma” adı altında “devlet ormanı” sayılan arazilerde özel zeytinlikler, meyvelikler oluşturabilmesinin giderek yaygınlaştırılması;

ü başta ısınma olmak üzere iklimsel değişiklikleri


artık daha önemli, öncelikli nedenler olmuştur.

Ek olarak, siyasal iktidarın özellikle “devlet ormanı” sayılan arazileri çeşitli hukuksal düzenlemelerle hukuksal olarak “orman” sayılmaktan çıkarması da kasıtlı yangın çıkarma eylemlerini özendirmektedir.


Yeni orman ekosistemlerinin oluşturması sırasında yaşamsal önemde yanlışlıklar yapılmaktadır. Sözgelimi, yangına en duyarlı bölgelerde bile yanan orman ekosistemlerini oluşturan ağaç ve ağaççık türleri, ağaçlandırma teknikleri seçimi, bakım çalışmalarının gerektiğince yapılmaması vb nedenler yangın çıkma olasılığını artırmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü’nün önceki yıllard Antalya ve Çanakkale’de çıkan büyük yangınlardan sonra uygulamaya koyduğu “Yanan Alanların Rehabilitasyonu ve Yangına Dirençli Ormanlar Tesisi Projeleri”nin (YARDOP) ise ne denli etkili olduğu artık sorgulanmalıdır.,


Bu olasılıklar, olumsuzlukların en aza indirilmediğinde yangınların gerektiğince azaltılması olanaksızdır.

(ii) Orman yangınlarının söndürülmesi:



Orman yangınları çeşitli yönlerden “özel yangınlardır”. Üstelik bu özellikler;


çıktığı yerin ekolojik koşullarına, bu kapsamda iklim, orman daha genel bir söyleyişle de bitki ekosistemlerinin yapısına, arazi durumu

çıktığı zaman,


vb etmenlere göre de değişkendir. Tüm bu etmenlerin ve değişkenliklerinin


açıklanabilmesi, izlenebilmesi ve gerektiğince yönetilebilmesi için ayrıntılı, güncel veri ve bilgi oluşturulması zorunludur. Bu zorunluluk ülkemizde yerine getirilmemiştir: Ayrıca, ormancılığımızda;


orman işletme müdürlükleri, orman işletme şeflikleri vb ilgili birimlerin sorumlu oldukları arazi, dolayısıyla orman ekosistemi genişlikleri, en temel ormancılık çalışmalarının gerektiğince yapılamayacak denli geniştir;


sözü edilen birimlerde düzenli olarak yapılması gereken yıllık yönetsel ve teknik iş ve işlemler yıl içinde üstesinden gelinemeyecek denli geniştir;


özellikle teknik personel için bir süredir yürürlükte olan “rotasyon” ve “performans değerlendirme” temelli atama ve yer değiştirme, özellikle de giderek yaygınlaştırılan sözleşmeli çalıştırma uygulamaları yöre ve uğraşı alanı uzmanlıkların oluşturulmasını tümüyle olanaksızlaştırmaktadır:


yangın söndürme çalışmalarının yönetiminde sözcüğün tam anlamıyla karmaşa yaşanmaktadır;


özellikle büyük orman yangınlarındaki söndürme çalışmalarının sorunları ile başarıları bir deneyim olarak gerektiğince değerlendirilmemektedir;


orman fakültelerindeki orman mühendisliği, öteki ormancılık meslek okulları öğretimlerinde özellikle orman yangını eğitiminin yeterli olmadığı; Orman Genel Müdürlüğü’nde çalıştırılan teknik personel arasında “orman yangını söndürme yöneticisi/uzmanı” sayılabilecekleri niteliği ve niceliğinin “yok” denecek denli az olduğu ve bunun da rastlantılara kaldığı öteden beri yakınılan yoksunlukların başında gelmektedir.


Orman Genel Müdürlüğü’nün özellikle orman yangınlarıyla ilgili bilgilendirme, uyarma düzeni son derece yetersizdir ve bir tür popülizme indirgenmiştir;


Tüm bu vb nedenlerle ülkemizde orman yangınlarının olabildiğince az yıkımla söndürülebilmesi büyük ölçüde rastlantılara, örneğin rüzgarın şiddetine ve süresine, havanın nem oranına, arazi yapısına kalmaktadır. Bu durum, Orman Genel Müdürlüğü’ndeki üst yöneticilerinin, konuyu hiç bilmeyen ilgili bakanların tam anlamıyla yetersizliklerinin gözlerden kaçırılmasına yol açmaktadır. Örneğin, özellikle İzmir’de geçen yıl yaşanan büyük orman yangını sırasında ve sonrasında yapılan açıklamalar bu gerçeğin bir anlamda itirafıdır.


***

Kısacası;

üorman yangınları ülkemizde de kaçınılmazdır ama hem çıkmasının hem de yol açabileceği ekolojik ve ekonomik yıkımların en aza indirilebilmesi kesinlikle olanaklıdır;


orman yangınlarının ve yol açtığı yıkımlarının olağandışı boyutlar kazanması, kesinlikle tek başına iklim ve arazi koşullarıyla açıklanamaz; böylesi açıklamalar, en hafif söylemiyle kamuoyunu yanıltma, suçlanmaktan kaçınma çabalarıdır;


orman yangınlarıyla mücadelede Orman Genel Müdürlüğü’nde yaşamsal önemde yönetsel yetersizlikler vardır;


orman yangınlarının söndürülmesinde çoğu durumda yoğun karmaşa yaşanmaktadır;

Orman Genel Müdürlüğü’nün en geniş anlamda kamu yararını gözetecek biçimde yeniden yapılandırılması, bu olumsuzlukların aşılabilmesi öncelikli bir koşuludur.

127 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page