Beyinlerde değişim başlamadan yapılacak tüm fiziki altyapı yatırımları göstermelik olmaktan öte bir anlam ifade etmez.
Bir zamanlar, onları engelleri ya da eksiklikleri ile çağırırdı Türkiye…
Topal..
Çolak…
Sağır…
Kör…
Devir değişti. Bu utanç bitti. Şimdi onlara saygınlıkları kazandırılıyor. Toplum onlara hak ettikleri saygıyı ve sevgiyi vermeye başladı.
Hayata karışmaları için gerekenler yapılıyor.
Ama, yine de eksik bir şeyler var. Onlar, yani engelliler, gönüllerince bir tatil yapmanın özlemi ile tutuşuyorlar.
Ve diyorlar ki…
"Biz de insanız!"
Bu noktadan sonra bu çığlığı duymayan kulak sağırdır.
Bu duruşu görmeyen göz kördür.
Bu hareketi hissetmeyen vicdan taştır.
Bu sağır kulaklar, kör gözler ve hissiz vicdanlar da, artık insan olma gerçekliklerini sorgulamak durumundadır.
Yaşanan süreci doğru adlandırmak önemli
Engellilere bugüne kadar yaşattığımız ayrımcılığın ruhumuza sardırdığı travmayı hafifletmek adına, maziye rastgele bir pişmanlık süngeri çekivermek yeterli bir yaklaşım olmaz.
Şimdi topyekün bir özür dileme zamanıdır.
Geleceğin Dünyasında, engellilere, insan olmalarından gelen haklarını bir tamam teslim etme zamanıdır. Zaten aramızda olan engellilerin yanı başımızdaki varlığını fark etmek ve doyasıya kucaklaşmak zamanıdır.
Önceleri engelliler her yerde saklanan, unutulan ya da alt sınıf olarak görülen bir kesimdi.
Şimdi bile bu yaklaşımı sürdüren toplumlar var. Ama hayat geldi, insan olmaktan kaynaklanan görevlerimizi önümüze çalışmamız gereken ders olarak koydu.
Engelliler de insandır.
İstihdam, seyahat, alışveriş, eğlence ve boş zaman uğraşları gibi hayatın bütün kesitlerinde yer alma hakları vardır.
Yeryüzünün 700 Milyonu aşkın engellisini, daralan pazar potansiyeline bir çıkış yolu olarak öneriyorum.
Avrupa’da 45 Milyon engelli var. Türkiye’de bu sayı 8 Milyonu aşkın.
Madalyonun iki yüzünde iki farklı algılanma olasılığı var. Olayın sadece ticari boyutuna odaklanarak engellileri para kazanılacak yeni bir mecra olarak görmek ve bununla yetinmek çok insani bir yaklaşım olmaz.
Gelişmekte olan engelli hareketine omuz vermek ve onları bu yaklaşımla kazanmak daha onurlu bir duruş olacaktır.
Önemli olan sosyal sorumluluk, vicdan ve evrensel adalet boyutunu ön plana çıkaran paylaşımcı bir politika geliştirmektir.
Bu politika, etrafına Akdeniz ölçeğinde STK’lar, Yerel Yönetimler, Merkezi Otorite Temsilcileri, Medya ve Turizm sektörü temsilcilerinden oluşan bir çember kazanabildiği ölçüde etkinleşebilecektir.
Bu yaygın duyarlığı en yakın zamanda gözlemleyebilme umudumu besleyen işaretler görüyorum. Gelişen bir engelli hareketinde misyon üstlenen engelsiz insanlar beni cesaretlendiriyor.
Engellilerle Türkiye Turizminin barışması Ülkemize çok yönlü başarıların gururunu yaşatabilir. Topyekun bir seferberliğe dönüşmesi koşulu ile elbette.
Engelli Cenneti Türkiye
1- ENGELLİ CENNETİ TÜRKİYE sloganına haklılık kazandıracak altyapısal, sosyal, kültürel ve fiziksel önlemlerin alındığı bir Ülkenin kazanacağı prestiji hayal dahi edemiyorum. Bu prestij, yurt dışındaki Türkiye imajına müthiş bir cila sağlar. Kamuoyu Türkiye lehine müthiş bir pozitif baskı altına alınır.
2- Ana pazarımızı oluşturan Avrupa’da yaşayan 45 milyon engelli ile birlikte, onlara refakat edecek asgari bir kişi de dahil olmak üzere, Türkiye’ye çekilebilecek 90 milyonluk bir Pazar payına ulaşılır. 15% lik bir pay 13 Milyon yeni ziyaretçi yaratır. BDT Ülkeleri, Avrupa dışı pazarlarla birlikte 20 milyon yeni tatilci olasılığı bir hayal olmasa gerek.
3- 20 Milyonluk bir ziyaretçi potansiyeli sektörde en az 2 milyon yeni ve kalıcı kadro olanağı sağlar, işsizlik baskısını azaltır. Kelebek etkisi ile turizme ürün ve hizmet sağlayan tedarikçilerde de yeni kadro ihtiyacı doğurur. Bu sektörlerde de en az 1 milyon yeni kadro yaratılır.
4- Engelliler, klasik tatilcilerden farklı olarak bütün tatil süresini otelde harcamaktansa, kenti gezmek, müze, ören yerleri, doğal cazibe alanlarını görmek için daha bir istekli olur.
5- Bütün bunlar Ulus olarak engellilere bakış açımızı değiştiren bir süreci tetikler. Vicdanlar yumuşar. Kimliğimiz daha insancıl bir mahiyet kazanır. Hoşgörü toplumu olma yolunda sağlam bir adım atılmış olur.
Dünyada gittikçe güçlenen, etkinleşen yeni tüketici profiline dikkat çekiyorum, çok farklı beklentileri olan ve çevreye çok insani bir göz ile bakan yeni bir nesil geliyor.
Çok büyük bir yaptırım güçleri var
Para onlarda.
Zenginler ve servetlerini, bedensel ve ruhsal hazları uğruna değil, daha hassas, daha insani prensipleri dikkate alarak değerlendiriyorlar.
Çevreye, hayvan haklarına, estetiğe duyarlılar.
Engellilere dönük çabaların uzağında kalanlar ayıplanıyor, dışlanıyor.
Türkiye’nin turizm pazarını oluşturan Ülkelerde daha duyarlı, daha hassas, daha demokrat bir tüketici profili kontrolü ele alıyor.
Onları sadece ucuz fiyat, yüksek kalite, doğal cazibe, temiz deniz, tarihsel miras ile cezp etmek biraz zor olacak.
Zaman, çevreye, insana, hayvanlara, çocuklara, azınlıklara, engellilere, tarihe, dünyanın geleceğine saygı duyanlar ve bu saygı gereği elini taşın altına sokanlar lehine gelişiyor. İpi onlar göğüsleyecek, bilesiniz.
Geleceğin zengin, farkındalığı yüksek, eğitimli tüketicisi parasını harcarken, hiçbir ötekileştirmenin ve dışlamanın dolaylı da olsa bir parçası olmamaya özen gösterecek. Örneğin şu konuları ısrarla sorgulayacak;
Çocuk İşçi Çalıştırılıyor Mu?
Çalışanların Sosyal Ve İşyeri Koşulları Nasıl? Nerede, Nasıl Barınıyorlar?
İşletmeler Çevre Koruma Politikalarının İçinde Mi? Destekliyor Mu?
Kadınlara, Cinsel Azınlıklara Yaklaşım Nasıl?
Gerek Ülke Çapında Ve Gerekse İşletmelerde Engellilere Dönük Çalışmalar Ne Aşamada? Onlar Da Sosyal Hayatın Bir Parçası Mı?
Bu seviyeye ulaşmak için sadece fiziki önlemler yeterli olmayacaktır. Önce yatırımcılar ve profesyoneller bazında kafa yapıları değişmelidir.
Beyinlerde değişim başlamadan yapılacak tüm fiziki altyapı yatırımları göstermelik olmaktan öte bir anlam ifade etmez.
Bu süreç, kafa yapısı ve sektör politikaları anlamında bir yeniden yapılanma olarak düşünülmelidir. Bu yeniden yapılanma sürecinin ilk adımından itibaren engellilerin karar alma ve projelendirme aşamasından itibaren katılımları önemlidir. En akılcı kararlar onların da içinde olduğu kurullarda alınır.
Kültür ve Turizm Bakanlığından başlayarak, sektöre yön veren mesleki kuruluşlarda, yatırımcıların danışmanları arasında yeterli sayıda engellinin olması ve önerileri ile bizleri desteklemeleri hata oranlarını düşürecektir.
Damdan düşenin halinden en iyi damdan düşmüş olan anlar.
İleride, Otellerde, eğlence yerlerinde, müze, ören yerleri gibi turistik cazibe merkezlerinde somut olarak neler yapılabilir, sorusunu cevaplandırmaya çalışacağım.
Siz de o güne kadar, Avrupa sokaklarındaki bilboardlarda, Aspendos’ta, hiçbir sıkıntı yaşamadan sırasına oturmuş, AİDA izleyen bir fiziksel engellinin, insanların içini ısıttığı bir afişi hayal edin.
Ya da her türlü önlemin alındığı bir havuzda gülümseyerek yüzen bir görme engellinin resmedildiği bir panoyu.
Bu noktada bir kavram öneriyorum; "İnsani Turizm". Slogan bu olabilir.
Comments