M. Sadık Aslankara
Hekim yazarlar grubuna katılan Arda Çınarlık, sonlarına eklediği bitiş tarihlerine göre arasında bir buçuk yıl bulunan A7 Kitap yayını iki romanla dikkati çekti: Buğu (2019), Zaman Düşümü (2020).
Birbiri içinden geçen, birbirini bütünleyen ama bütünlerken birbirinden sıyrılan fantastik, hatta yer yer bilimkurgusal, tarihsel İstanbul romanları olduğu da söylenebilir iki yapıtın.
Roman sanatına duyduğu coşkuyla kaleme aldığı kestirilebilecek yapıtlarında Arda’nın yaratım-yazım sürecini yaşarken aldığı hazzı, okur olarak biz de duyumsuyoruz. Bu nedenle roman türünün ardılı tutkun bir yazar bağlamında karşılayabiliriz onu.
Öte yandan kurmacasını çatılamadaki geçmeli kilitleme yaklaşımıyla, Arda’nın süreç içinde yeni bir romancı bağlamında yazınımızda kendisine daha geniş yer edineceği de öngörülebilir pekâlâ.
Peki, nasıl romanlar bunlar, neden böyle düşünüyorum?
Arda Çınarlık’ın anlatısını işleyip geliştirme yaklaşımı üzerine şu notları paylaşabilirim gönül rahatlığıyla. Bir kez Arda, okur belirleme doğrultusunda adım atan bir yazar. Ayrıca baştan hedeflediği okur kesimine güven duyan, meraklısının metinde peşine düşeceği boşluklar bırakarak onu etkin kılan biri aynı zamanda.
Bu çerçevede yinelemeye düşmeden hekimlik bilgisini yerinde kullanarak dolgu ya da işlevsel ayrıntıları yerleştirmesi, bunları leitmotiv veya sıralamayla yerleştirmesi de dikkatimi çekti diyebilirim.
Roman evrenlerini oturttuğu İstanbul uzamını, ancak bir yazara yakışacak ebrulamayla yayarken, bu evrenin insan yoğunluğuyla karmaşasını, karakterlerin fiziki yalnızlıklarıyla birlikte alıyor.
Bu açıdan roman karakterleri, yakınları ölmüş, daha çok kendi iç dünyalarına yönelmiş, hatta gömülmüş yalnız kişiler. Aile bireylerinin ölümlerindeki trajik vurgu, yer yer rastlantı boyutunu akla getirse de anlatı evreninde karakter-olay-ilişki temelinde yer-kişi-zaman kucaklamasıyla metne somut bütünlük kazandırıyor.
Gizemli örtüklüğü bu bağlamda rasyonel temele oturtuyor. Aşkları, kişilerin, hayatı hiçe sayarcasına peşlerine takıldığı tutkuları, tıp alanından taşıdığı öğeleri de kullanıp hünerli bir yerleştirmeyle işliyor.
Arda, dilin, herhangi metne kazandıracağı büyünün de ayırdında. Ancak neredeyse saplantı derecesinde uzun tümceler kurarken çapaklı anlatımdan kurtaramıyor kendisini.
Uzun tümce kurulmaz değil, ama gerekmeli. Sonra eski dile dönük iştahı varsa yazarın, örneğin “haiz” nasıl kullanılacak, “mütevazı” nasıl yazılacak bunları da göz önünde tutmalı.
Yazarlar türsel çekim yaşayabilir elbette ama kolay bir yolculuk değil romancılık. Kavramsal tortu yaratabilmek yapıtta, hele bu hiç kolay değil.
Comments